İŞSİZLİK SİGORTASI FONU

İşsizlik sigortası uygulaması çalışma hayatımıza 2000 yılının ortasında girdi. Rahmetli Ecevit hükümeti zamanında başlatıldı. Sigortalı çalışanın, çalıştığı süre boyunca ödediği primler karşılığında işsiz kaldığı sürede insanca bir yaşamdan mahrum kalmaması amaçlanmıştı. Yurttaşının geleceğe umutla bakması çağdaş ve sosyal bir devletin görevidir. Bunu sağlamak için gerekli önlemleri almak da devlet denilen örgütün ve onu yönetenlerin işi. İşsizlik sigortası uygulaması da bu önlemlerden sadece biri.
 
İşsizlik sigortası, bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın işini kaybeden sigortalılara işsiz kalmaları nedeniyle uğradıkları gelir kaybını belli süre ve ölçüde karşılayan, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren zorunlu sigorta olarak tanımlanıyor.
 
Bu uygulama çalışma hayatımıza 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile girdi. Özetle; bir hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışanları kapsıyor. 2008 ve 2011 yıllarında işsizlik sigortası kapsamı biraz daha genişletildi. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan sigortalılar ile bazı işkollarında çalışanlara istemeleri halinde kapsama dahil olma hakkı tanındı. Yabancı uyruklu işçiler de işsizlik sigortası uygulaması kapsamında.
 
Her ay işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu'na verilen bildirgelerde gösterilen "prime esas kazanç" üzerinden sigortalı, yani işçi % 1, işveren ise % 2 oranında işsizlik sigortası primi ödüyor. Devlet de kendi payına düşen %1'i ödediğinde yaklaşık 700 milyon lira para her ay toplanıp, işsizlere çare olsun diye İşsizlik Sigortası Fonu'na (kısa Fon diyeceğim bundan sonra) aktarılmış oluyor.
 
Türkiye İş Kurumu yani İşkur, Fon'un yöneticisi. Fon gelirlerinin nerelere harcanacağı kanunda yazılı. Kısaca , "işini kaybeden için kullanacaksın bu parayı" diyor kanun. İşsiz kalan kişiye verilecek işsizlik ödeneği, sağlık hizmetlerinden faydalanmaya devam edebilmesi için onun adına yatırılacak genel sağlık sigortası primi, tekrar iş edindirilmeleri için yapılan mesleki eğitim ve benzeri birtakım giderler için kullanılması öngörülmüş. 2008'de Tayyip Erdoğan'ın "kriz teğet geçecek" demeden önce çıkarttığı bir kanun ile Fonun kullanım alanı biraz daha genişledi. Ücret Garanti Fonu ve Kısa Çalışma Ödeneği gibi uygulamalar başlatıldı, 2010 yılından itibaren ve özellikle de 2012'den başlamak üzere aktif işgücü programları için Fon'dan önemli kaynaklar ayrılmaya başlandı. Yeterli mi? Hayır!
 
AKP iktidarları döneminde Fon yaklaşık 101 milyar lira gelir elde etmiş. Bunun 36 milyarı sadece işçi ve işverenin ödediği primler. Aynı dönemde 51 milyar lira da faiz geliri var. Faiz gelirinin bu kadar yüksek olmasının nedeni AKP hükümetlerinin bu Fon'a adeta "yolunacak kaz" muamelesi yapması. Zira işsizler için harcanması gereken paralar yıllardır Hazine'yi fonlamak için kullanıyor. Fon, topladığı paraların %90'dan fazlasını devlet tahvili almak için kullanıyor. Temmuz 2014 sonu itibariyle Fon varlığı 76 Milyar lirayı aştı ve bunun 70 Milyar lirası Hazine'de. 2.5 milyon işsiz var, buna karşılık işsizlik sigortasından yararlanabilen kişi sayısı sadece 271 bin. İşçiden Temmuz ayında aldığı prim kadar bile işsizlik ödemesi yapmamış devlet: 145 milyon lira ödemiş 271 bin işsize. İşçi ve işverenin her ay ödediği işsizlik sigortası primlerini İşkur düzenli olarak götürüp Hazine ihalesinde devlete tekrar teslim ediyor.
 
Fon'dan yararlanma koşulları ağır. İşsizlik ödeneğine hak kazanabilmesi için sigortalının işini kaybetmeden önce en az 20 ay sigortalı çalışmış olması gerekiyor. Şartları tutanlar en az 6, en çok 10 ay arasında bir süre için işsizlik ödeneği alabiliyor İşsizlik ödeneği de bugün için 857 lira civarında. Hükümetin açıkladığı işsizlik oranı gerçeklerden çok uzak. Geçen ay bir kilo un karşılığında bir bahçeyi tırpanlamışsanız sizi işsizden saymıyor. Garip anket sorularıyla gerçek işsiz sayısı düşük gösteriliyor. İş arayıp bulamayana bir sorun bakalım, ne cevap alacaksınız! İşsize göre işsizlik oranı %100'dür.
 
2008 yılında kriz patlayana kadar hükümet İşsizlik Sigortası Fonu'nun sadece büyümesini izledi. İşine öyle geldi. Fon varlığı muazzam bir hızla artarken sayıları 2.6 milyonu bulan işsizlerin Fon'dan yararlanma koşullarında bir iyileşmeye gitmeyi düşünmedi. AKP 2008'deki krize kadar işini kaybedenlerin yeniden iş bulabilmesi için işgücü programlarını etkin olarak kullanmadı. Buna karşılık Meclis'ten bir kanun geçirdi ve İşsizlik Sigortası Fonu'ndan 11.5 milyar lira kaynağı alıp bütçe üzerinden yandaş müteahhitlerine aktardı. Bu değişiklikle 2008 yılının ortasından 2012 yılı sonuna kadar İşsizlik Sigortası Fonu'nun nema gelirlerinin 1/4 'ü bütçeye aktarılacak, bununla başta GAP bölgesi olmak üzere kalkınmada öncelikli yörelerdeki yatırımlar finanse edilecekti. Kanuna bunu yazmıştı ama AKP hangi projeye ne harcandığını, Fondan alınan paranın nerede kullanıldığını hiçbir zaman açıklamadı. Sürekli üzerini örttü. İstatistiklerle oynadı, her seferinde takibini zorlaştıracak adımlar attı. Üstüne üstlük işsizin parası tatlı gelmiş olmalı ki, bir kanun daha çıkardı ve 2009 ile 2010 yıllarında yapılacak kesinti oranını 1/4 'ten 3/4 'e yükseltti. Bu aşamada kanunda bir de kelime canbazlığı yaptı; Fon'un nema gelirinden yapılacak kesintinin hangi tarihten itibaren 1/4 'ten 3/4 'e yükseltildiğini yazmayarak Fon'u geriye dönük olarak Hazine'ye borçlandırdı. Zira bu değişiklik 2009 yılının 8. ayında yapılmıştı. İlk 7 ayda Fon'dan kesintiler oranına göre yapılmış, para da buna göre Hazine'ye aktarılmıştı.
 
AKP'nin işsizin parasına el koyma operasyonunda kazanan devlet, kaybeden ise işsiz gezen milyonlardı. Hükümet bu kanunu çıkararak bir taşla birden fazla kuş vuruyordu. Fon her ay elde ettiği prim gelirlerini zaten götürüp Hazine'nin düzenlediği tahvil ve bono ihalesine katılarak Hazine'ye geri veriyordu. Hazine bunun karşılığında Fon'a bir faiz (nema) ödüyor, Fon da bu nemanın (3/4 'ünü) 15 gün içinde tekrar Hazine'ye geri gönderiyordu. Hazine verdiği paranın 3/4 'ünü tekrar geri alıyor, gelen paralar bütçenin gelirini şişiriyor, bütçe açığı olduğundan daha iyi görünüyordu. Bir ay önceki giderinin %75'ini bir ay sonra Fon'dan geri alarak bütçenin performansını düzeltiyordu. Zira Hazine'nin Fon'a ödediği faiz (nema) devletin gideri, müteakip ay içerisinde aldığı %75 ise devletin geliri olarak kamu hesaplarında gösteriliyordu. Bu alışveriş özellikle de yerel seçim yılı olan, krizin sert hissedildiği 2009 yılında AKP'nin eline önemli bir koz verdi. Nisan ayına kadar "ekonomimiz büyüyecek" masalıyla idare edilmiş, yerel seçimden sonra "ekonomimizin küçüleceği" kabul edilmişti. İşsizlik Sigortası Fonu'ndan gelen 4 milyar 2009 yılında önemli bir rakamdı. İşçinin, emekçinin, işsiz gezen milyonlarca yurttaşın parası bir kanun maddesiyle iki devlet dairesi arasında gezdirilerek bütçe performansına makyaj yapılıyordu.
 
Temmuz 2014 sonu itibariyle Fon varlığı 76 milyar lira gibi devasa bir boyuta ulaştı. Bu rakamın %91'i devlet tahviline bağlanmış, yani Hazine'ye verilmiş durumda. Bu arada devlet İşsizlik Sigortası Fonu'na 2008-2012 arasında aldığı 11.5 milyar lirayı geri ödemek durumunda. Bunu nasıl yapacağı bilinmiyor. AKP işsizin parasına el koyan kanun maddesini yazarken paranın üzerine yatma ihtimali de aklının bir köşesinde duruyormuş herhalde ki 11.5 milyar liranın ne kadarının geri verileceğine karar verme yetkisini Yüksek Planlama Kurulu'na (YPK) bırakmış. Yani YPK "% 1" derse işsizden alınan 11.5 Milyar liranın üzerine bir bardak soğuk su içebilirsiniz.
 
Son olarak, aktif işgücü programlarına yapılan harcamalarda 2012 yılından itibaren yaşanan artış dikkat çekici! Bunun için 2010 - 2014 (Temmuz) arasında yaklaşık 4 Milyar lira harcanmış. Aktif işgücü programlarındaki danışmanlık hizmeti alımları doğrudan temin yöntemiyle yapılıyor. Yani "işi istediğime veririm" yöntemi! Neden açık ihale değil de doğrudan temin diye sormuyorum artık. Oğluna sıfırlattığı milyar dolarla sıfırlanmış birisine bu tür soruları bir gün birlikte soracağız!
 
AYKUT ERDOĞDU
 
Kaynak: Birgün Gazetesi 18.08.2014

Son 10 Makaleler