UNI GRAFİK 4. DÜNYA KONGRESİ İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ...

 
Sendikamız adına Genel Başkan Yakup Akkaya, Genel Sekreter Savaş Nigar, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Ahmet Özbakır, Genel Eğitim Sekreteri Cafer Bozdemir, İstanbul, Ankara ve İzmir Şube Başkanları Levent Dinçer, Habip Ömer Çaylı, Yılmaz Yurteri ile şube yöneticilerimiz ve yeni örgütlenen Amcor Packaging, İstanbul ve İzmir, MMG Tire ve ASAŞ işyerlerinden Sendika Temsilcilerimiz genel kurula katıldılar. 
 
UNIGloball Genel Sekreteri Philip Jennings’in de hazır bulunduğu toplantıda, Genel sekreter, delegelere dünyada hizmet sektöründeki gelişmeler hakkında bilgi verdi. "Akıntıya Yön Ver” başlığı altında gerçekleştirilen Genel Kurul’da Philip Jennings, dünya genelinde 2008 krizinden itibaren giderek artan işsizliğin, çalışanların yoksullaşmasının önlenmesi için acil önlemler alınması gerekliliğine dikkat çekerek, zenginliğin paylaşımındaki adaletsizliğin sendikal hak ve özgürlükleri kısıtladığına da dikkat çekerek daha adil bir dünya kurulması için sendikaların önündeki kısıtlamaların kaldırılması için mücadelenin önemine dikkat çekti. Türkiye’de 7 Haziran tarihinde gerçekleşen seçimlere de değinen Jennings, demokrasi ve çalışanlar açısından daha adil, özgür ve demokratik bir sürecin gerçekleşmesi temennilerini de dile getirdi.
 
Genel Kurulun ev sahipliğini yapan sendikamız adına açılış konuşması yapan Genel Başkanımız Yakup Akkaya, konuşmasının başlangıcında 7 Haziran’da gerçekleşen seçimlerin demokrasi, çoğulculuğun zaferiyle sonuçlandığını belirterek Türk halkının siyasi olarak akıntıya yön verdiğini ifa etti. Akkaya, sendikal hareket açısından ortaya çıkan tahribatın onarılması ve yeni bir Türkiye kurulması için çalışma zamanı olduğunu belirtiği konuşmasında dünyadaki ve Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelere de değindi.
"Tüm dünya gelişim ve değişimin çok hızlı yaşandığı bir dönemden geçiyor. Günümüz dünyası ne yazık ki tüm insanlığın daha iyi yaşama ve çalışma koşullarına ulaşması açısından olsun, savaşa çatışmalara ve gerilimlere karşı barışın tüm bölgelerde kalıcı' sağlanması yönünden olsun güvenli bir dünya değil. Başta Arap dünyası olmak üzere, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmalarına paralel olarak, bölgesel çatışmalar, katliamlar, siyasi cinayetler ve suikastlar yaşanmıştır. 
Bölgede binlerce cana mal olan, milyonlarca kişiyi göçe zorlayan sayısız çatışma, darbeler, suikastlar, sabotajlarla beslenen gelişmeler, aynı zamanda yıllardır süren çatışmaları da yeniden alevlendirmiştir. 
 
Ortadoğu’da bir yandan İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda kadın, çocuklar ölmeye devam etmiş, Filistin ablukası insanlık dışı bir noktaya ulaşmıştır. İlaç ve insani yardımlara bile izin verilmemektedir. 
Aynı şekilde Suriye’de ortaya çıkan ve kendisine İŞİD diyen radikal İslamcı terör örgütü, en vahşi yöntemlerle insanları katletmekte, halkları göçe zorlamakta, kadınları ve çocukları köleleştirmekte, tecavüz etmekte, dünya uygarlığının en önemli kültürel miraslarını yok etmektedir. 
Savaşların işçi sınıfına getirdiği, açlık, göç, yoksulluk ve işsizliktir. Bugün, buradan hep birlikte savaşların yaşanmadığı, barışın yeniden kurulduğu bir dünya özlemimizi, talebimizi yeniden ve yeniden dile getirmeliyiz.  
 
Dünya’da ekonomilerinde kriz giderek derinleşiyor, 2008 krizi sonrasında yaşanan gelişmeler, krizin faturasının her zaman olduğu gibi emekçi sınıfların üzerine yıkılması yönündeki politikaları yeniden gündeme getiriyor. 2014 yılı sonu itibariyle dünyada 201 milyon işsiz bulunmaktadır. Küresel krizin başlangıcından itibaren 38 milyondan fazla emekçi işsizler ordusuna katılmıştır. 
 
Çalışmakta olan işçiler açısından da durum iyi değildir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, Latin Amerika’da, Afrika’da ve Asya ülkelerinde işçilerin sadece % 45’i düzenli ve güvenceli işlerde çalışabilmektedir. Her on dört işçiden birisi mutlak yoksulluk sınırının altında ücret almaktadır. Bütün dünyada gelir adaletsizliği giderek artmaktadır. En zengin yüzde yaratılan servetten 30-40 alırken, en düşük yüzde 10 ise sadece toplam gelirin % 2’sini alabilmektedir. 
Küresel meta zincirleri nedeniyle emek sömürüsü giderek artmakta buna karşın her ne kadar uluslararası sözleşmeler çerçevesinde çalışmalar yapılsa da uygulamada önlem alınamamaktadır. Küresel işgücünün yalnızca %7’si özgür ve demokratik sendikalar tarafından temsil ediliyor.
Bu durum hem hükümetlere güveni azaltmakta, hem parlamenter demokrasilerin zayıflamasına neden olmakta hem de birçok ülkede toplumsal huzursuzlukları arttırmaktadır.
 
Geride bıraktığımız dönem, sadece ekonomik gelişmeler açısından değil, aynı zamanda teknolojik değişimlerin de hız kazandığı bir dönemdir. Özellikle, sermaye yoğun teknolojilere geçiş sektörümüzü doğrudan ve dolaylı bir biçimde etkilemiştir. Sermayenin küreselleşmesine ve gelişmiş ülkelerde yoğunlaşma dinamiklerinin artmış, çok uluslu şirketler giderek hem genel olarak hem de sektörel olarak tekelleşme eğilimlerini arttırmışlardır.  Sanal dünya ve internette yaşanan dijital devrim ivme kazanmaya devam etmekte, bu da gazete, kitap ve genel olarak matbaanın talebinde önemli düşüşlere neden olmaktadır. 
Bu değişimin hızı ülkeden ülkeye, kültüre, dile ve ekonomiye bağlı olarak değişmektedir, fakat dijital platformlara geçiş geri döndürülemez bir aşamaya ulaşmıştır. Bu değişimden en çok etkilenenler ise sektör çalışanları olmaktadır. Özellikle sektörde yaşanan istihdam değişiklikleri emekçilerin aleyhine sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle gerek uluslararası, gerekse ulusal düzeyde bu değişimin olumsuz etkilerini giderecek yeni düzenlemeler bir ihtiyaçtan ziyade bir zorunluluk halini almıştır. Aynı şekilde bu değişim çalışanların sendikal örgütlenme haklarının da erozyona uğramasına neden olmaktadır.” 
Akkaya, konuşmasının devamında Türkiye’de çalışma yaşamındaki gelişmelere de dikkat çekti. 
 
"Türkiye sadece siyasal ve temel haklar açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal haklar açısından da geri giden bir ülke konumuna getirilmiştir. Türkiye, gerek uluslararası, gerekse ulusal sermaye için örnek bir laboratuvar ülke haline getirilmiştir. Esnekleşmenin her türlü biçimi, kuralsız bir çalışma yaşamı, örgütsüzleşen bir işçi kitlesi, atipik istihdam biçimlerini içinde barındıran bir ülke haline getirilmiştir. Örgütlenme özgürlüğü konusunda ise 12 milyona yaklaşan işçi sayısının sadece %9’unun sendikalı olduğu düşünülürse Türkiye’de hakkın kullanımında ne büyük problemler olduğu açıkça görülecektir.
Türkiye’de Basın Yayın ve Gazetecilik işkolunda 01.01.2015 İstatistiklerine göre 95,442 işçi çalışmaktadır. Bu işkolunda toplamda sadece 4700 sendikalı çalışan bulunmaktadır. Bu rakam oranlanırsa Türkiye’de basın işkolunun tamamı için sendikalaşma oranı sadece % 4,92’dir. Toplu Sözleşme kapsamı içerisinde olan işçi sayısı ise daha düşüktür. Bu durumun ana nedeni 12 Eylül hukukudur. AKP yasakları kaldırmamış, aksine yeni yasaklar getirmiştir.”
 
Akkaya, konuşmasının devamında küreselleşen sermayeye karşı emeğin dayanışmasının, örgütlenmesinin ve ortak hareket etmesinin önemine vurgu yaparak şunları ifade etmiştir. 
"Küresel düzeyde yaşanan ve giderek yoğunlaşan sömürü çok uluslu firmaların egemenliği altında sürmektedir. Buna karşı çıkabilmenin yegane yolu ise ulusal farklılıklarımızı bir kenara bırakarak ortak mücadele alanları ve yeni dayanışma biçimlerinin geliştirilmesidir. Bu nedenle bizlerin tek yolu örgütlenme, birleşme, ortak hareket etmekten ve ortak mücadeleden geçmektedir.
Nitekim, geçtiğimiz 4 yıl içerisinde bunun bir hayal olmadığını, gerçekleştirilebileceğini tam üç kez gösterdik. Türkiye’deki üç çokuluslu ambalaj şirketinde örgütlendik. Sendikamız ve üyelerimiz, bu örgütlenme sürecinde uluslararası dayanışmanın, birlikte hareket etmenin önemini, başarıya giden yolun tıpkı sermayedarlar gibi emeğin de ulusal alanın ötesine geçerek uluslararasılaşması ile örüleceğini gördü. 
Önümüzdeki 4 yıllık dönemde hepimizin çok uluslu şirketlerde örgütlenmenin yeni yöntemlerini, dayanışmanın yeni şekillerini oluşturması bir zorunluluktur. 
UNI’nin öncüsü olduğu Bangledeş Mutabakatı da bir o kadar önemli bir gelişmedir. Artık, küresel meta zincirlerine karşı tek başına mücadele etmek de yetersizleşmektedir. Diğer sektörlerde çalışan işçi arkadaşlarımızla yeni birliktelikler oluşturulmalı, üretim süreçlerinin, öncesi ve sonrasında çalışanlar ortaklaşmalı, yeni dayanışma biçimleri oluşturulmalıdır. 
Bu sayede, savaşların olmadığı, insanların din, ırk, nedeniyle birbirini öldürmediği, sömürünün olmadığı, insanca yaşanan, insanca çalışılan emek için, işçiler için başka bir dünyayı kurabiliriz, akıntıya yön verebiliriz. Sürecin sonuçlarıyla yaşayan olmaktan çıkar, hayatı, yaşamı, biz belirler hale geliriz.”

UNI GRAFİK 4. DÜNYA KONGRESİ İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ... Görselleri
Son 10 Dış İlişkiler