2003-2007 SENDİKAL MÜCADELE VE BASIN-İŞ

15 Kasım 2003’te İstanbul Terör Saldırılarıyla Sarsıldı

Türkiye, 15 Kasım’da İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısıyla sarsıldı. Sendikamız, konuyla ilgili yaptığı açıklamada teröristleri ve uyguladıkları politikalarla terör ortamına uygun zemin hazırlayan tüm iktidarlarları lanetledi. Açıklamada şöyle denildi:

15 Kasım Cumartesi sabah saatlerinde meydana gelen ve 23 vatandaşımızın ölümüne, 237 vatandaşımızın yaralanmasına neden olan terör saldırısı insanlığa karşı yapılan kanlı intihar eylemlerinden biri olarak insanlık değerlerini bir kez daha vurdu.

Yıllardır büyük askeri güçler eliyle sürdürülen devlet terörünün karşısına bizzat kendi eliyle beslediği teröristler sınır tanımadan yine masum insanları hedef alarak çıkıyor.

İktidar sahiplerinin, sermayenin küreselleşmesiyle refahın da küreselleşeceği vaatlerine karşın, yoksulluk küreselleşiyor, işsizlik ve açlık küreselleşiyor, nihayet terör küreselleşiyor. Serbest piyasanın ürettiği bu canavarlar başta ABD ve İsrail’in yürüttüğü savaşlarla besleniyor. İnsanlar tanrılaştırılan piyasaya kurban ediliyor.

Teröre karşı savaş, ancak onu besleyen bu kanallar kurutulursa kazanılabilir. Ne lafla ne de silahla bu işin çözülmediğini görüyoruz. Halk timsah gözyaşları dökenlerin farkında.

Savaş uçaklarıyla, tanklarla bomba dolu kamyonların bir farkı yok.

Bu nedenle başta terörü besleyen, ondan çıkar elde eden iktidarlar olmak üzere, terör saldırılarına karışan tüm kişi ve kurumları lanetliyoruz.

Saldırılarda ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

3-7 Aralık 2003 Türk-İş’in 19. Olağan Genel Kurulu Yapıldı

Üst kuruluşumuz olan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu- Türk-İş, 19. Olağan Genel Kurulunu 3-7 Aralık 2003 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonunda topladı. Sendikamızı temsilendelege olarak eski Genel Başkanımız Ali Ekber Güvenç, o dönem Sendika Genel Sekreteri olan, Genel Başkanımız Yakup Akkaya, Ankara Şube eski Başkanımız Ahmet Şimşek, ve Başbakanlık Basımevi’nden üyemiz Nihat Orhan katıldı. Yapılan seçimlerde, Türk-İş Genel Başkanlığa, Salih Kılıç, Genel Sekreterliğe, Mustafa Kumlu, Genel Mali Sekreterliğe Ergün Atalay, Genel Eğitim Sekreterliğine Mustafa Türkel, Genel Teşkilatlandırma Sekreterliğine Çetin Altun seçildiler. Türk-İş 19’uncu Genel Kurul’u, özelleştirmelerden işgüvencesine, İş Yasası’ndan grev hakkına kadar bir çok konuda karar aldı. Türk-İş yönetiminin alınan kararların uygulanmasında kararlı olması ve örgütü harekete geçirmesi isteği dile getirildi. Genel kurulda, örgütlenme sırasında işten atılanlara sahip çıkılması gereği ön plana çıkarken, sendikasız ve yeni örgütlenen yerlerde işten atılan işçilerin yararlanması amacıyla Örgütlenme Fonu oluşturuldu.

Öncelikli Kararlar

Kıdem tazminatlarına dokunulmasının kabul edilmemesi; özelleştirmelerin durdurulması ve özelleştirme nedeniyle atılanların işe yerleştirilmesi; iş güvencesinin tüm çalışanları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi; taşeronlaştırma, iş sözleşmesinin devri, ödünç iş ilişkisi, esnek çalışma, telafi çalışması ve fazla süreli çalışma düzenlemelerinin ILO normları doğrultusunda yenilenmesi kararlaştırıldı.

Ayrıca başta hak grevi olmak üzere grev hakkı üzerindeki tüm yasaklamaların kaldırılması; Kamu Yönetimi Reform Tasarısı’nın geri çekilmesi; seçim sisteminin yeniden düzenlenmesi; dokunulmazlığın yasama görevi ile sınırlanması istendi.

Türk-İş’in tüm çalışanların tek bir çatı altında örgütlenmesine öncülük etmesi ve seçimlerde emekten yana politikaları savunan partilerin desteklemesi de alınan kararlar arasında.

Genel Kurul’da ayrıca demokratikleşme, örgütlenme, insandan yana ekonomik ve sosyal politikalar, istihdamın artırılması, kayıt dışıyla mücadele, vergi politikası, özelleştirme, sosyal devlet anlayışının yerleşmesi, sosyal güvenlik, yoksullukla mücadele, yönetime katılma ve AB üyeliği ve dış politika başlıkları altında 68 karar alındı.

6 Mart 2004 Hükümete Genel Grev Uyarısı Yapıldı

6 Mart 2004 Cumartesi Günü Ankara'da yapılan Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısının protesto mitingine katılan 100 bin civarında çalışan Hükümeti uyardı. Mitinge Ankara Şubemize bağlı üyelerimiz, Genel Merkez ve Şube yöneticilerimiz katıldı.

İşçi ve memur sendikalarıyla bazı sivil toplum örgütlerince, TBMM'de 49. maddesi kabul edilen Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı'nı protesto amacıyla düzenlenen miting 6 Mart Cumartesi günü Sıhhiye Meydanı'nda yapıldı. Değişik illerden Ankara'ya gelen ve sabahın erken saatlerinde Hipodromda toplanan işçi ve memurlar, çeşitli sloganlarla yasa tasarısını protesto ettiler. Yoğun olarak TÜRK-İŞ'e bağlı Yol-iş Sendikası ile KESK'e bağlı Eğitim-Sen üyelerinin oluşturduğu kortejler, Gar istikametinden mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Kortejlerin yerlerini almalarının ardından konuşmalara geçildi.

Yapılan konuşmalarda ağırlıklı olarak halkın ekmeğine, aşına geleceğine sahip çıkması gerektiği üzerinde duruldu ve Kamu Yönetimi Yasa Tasarısının kamusal alanı talan edeceği vurgulandı. Tasarının yasalaşması halinde kamudaki istihdamın azalacağı ve kamu kurumlarının satılacağına dikkat çekilerek, asıl amacın kamu zenginliklerinin sermayeye devredilmesi ve sosyal devletin yok edilmesi olduğuna dikkat çekildi.

1 Mayıs 2004

Türk-İş’in İstanbul’a ağırlık verdiği bu 1 Mayıs kutlamalarında, sendikamız İstanbul ve Ankara mitinglere katılım sağladı. Yurt genelinde on binlerce, İstanbul Çağlayan mitingine katılan 25 bin, Ankara Mitingine katılan 15 bini aşkın işçi ve emekçi, savaşa ve sömürüye karşı her gün mücadele çağrısı yaptılar. Özelleştirme karşıtlığı ve Kamu Yönetimi ve Personel Rejimi Yasa Tasarılarına ve Haziran ayında İstanbul’da yapılacak Nato Zirvesi nedeniyle Nato’ya tepkiler ön plandaydı.

"Yaşasın 1 Mayıs”, "1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür”, ”, "NATO’ya hayır”, "İşçiler NATO’yu İstanbul’dan kovacak”, "Katil ABD Ortadoğu’dan defol”, "Kahrolsun IMF bağımsız demokratik Türkiye”, "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, "Yaşasın halkların kardeşliği”, "Fabrikalar kalemiz hırsızlara vermeyiz”, "Telekom vatandır, vatan satılamaz” "Özelleştirmeye hayır”, "Gerçek iş güvencesi”, "Hak grevi istiyoruz”, "Kölelik yasası iptal edilsin” "Çalışıyoruz, insanca yaşayacak ücret istiyoruz” "Çocuk katili Bush’a, savaş örgütü NATO’ya, Büyük Ortadoğu Projesi’ne ve sermayenin küresel saldırılarına karşı direneceğiz” slogan ve pankartları dikkat çekti. Ankara’da emekçiler Sıhhiye’de buluşurken, İstanbul’da Konfederasyonların Çağlayan ve Saraçhane’de ayrı alanda kutlama yapması tepki çekti.

Haziran-Temmuz 2004- Orman-İş’e Saldırı

1970’lerden itibaren Orman-İş’te örgütlenen işçiler, Anayasamıza, Türk Ceza Yasasına ve Sendikalar Yasasına aykırı olarak, ve Orman Bakanlığı’nda çalışan üst düzey bürokratların baskılarıyla ve geçmişte seçim kaybeden bazı şube yöneticilerinin hükümet desteğiyle yürüttüğü bozguncu faaliyetler sonucunda Hak-İş’e bağlı kurulan Tarım Orman-İş’e üye kaydedildiler. Orman-İş, 8 Haziran’da yapılan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısının ardından, 2 Haziran 2004’te doğrudan Orman Genel Müdürü’nün ağzından ve 4 Haziran’da Müsteşardan Türk-İş’ten ayrılıp Hak-İş’e geçmeleri için baskı yapıldığını ve bunu kabul etmediklerini kamuoyuna açıkladı. Ardından, tüm Bakanlık teşkilatının yoğun gayretleriyle, orman yangını döneminde işçilerin notere taşınması, ve araçların bu amaçla kullanılması pahasına yoğun baskı ve sürgün tehditleriyle orman işçileri Hak-İş’e bağlı sendikaya geçirildi.

Türk-İş ve bağlı sendikaların girişimleri sonuç vermedi. Sendikamızın da destek verdiği eylemler gerçekleştirildi. Başlatılan hukuki mücadele sonuçsuz kaldı.

20 Ekim 2004 - TTK Basımevinin, 100 işçisinin işlerine son verilerek kapatılması kararının ilanı üzerine Basın-İş Sendikası 15 Ekim 2004 tarihinde kitlesel bir basın açıklaması yaparak kararı protesto etti.

Basın-İş, 100 Basımevi işçisi ve aileleri ile birlikte bu karara karşı direnmekte, işyerlerine ve Atatürk'ün mirasına sahip çıkmakta kararlı olduklarını ilan etti.

İşçiler, Basın açıklamasının yapılacağı Türk Tarih Kurumu Başkanlığı önüne "Kamu İhale Kanunu Adalet Değildir”, "TTK Basımevi Kapatılamaz, İşçiler Atılamaz”, "Direne Direne Kazanacağız”, Bu Kurum Bize Atatürk’ten Miras”, "IMF Dediler Hakkımızı Yediler” gibi sloganlarla toplu halde geldiler.

Açıklamaya, Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Mustafa Türkel, Liman-İş Başkanı Raif Kılıç, CHP Başkan Yardımcısı ve Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi, CHP Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin, Sendikalardan, demokratik kitle örgütlerinden çok sayıda temsilci ve Basın-İş üye ve yöneticileri katıldı.

27 Ekim 2004 SSK Hastaneleri Protestosu

Emek Platformu kararları doğrultusunda SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri protesto edildi. Perpa önünde toplanılarak SSK Okmeydanı hastanesine yürüyüş yapıldı Hastane önünde yapılan basın açıklaması ile eylem sona erdi. Eyleme İstanbul Şube yöneticilerimiz ve işyeri sendika temsilcilerimiz katıldı.

2 Kasım 2004 SSK Hastanelerinin Devrine Karşı Ülke Çapında Eylemler

Emek Platformu Başkanlar Kurulunun kararı doğrultusunda yürütülen Eylem Planının ikinci adımı kitlesel basın açıklaması ile gerçekleştirildi. 2 Kasım 2004 tarihinde tüm illerde gerçekleştirilen eylemle Hükümet bir kez daha uyarıldı. Ankara'da Sağlık Bakanlığı önünde yapılan eylemde Emek Platformu temsilcileri birer konuşma yaptılar. Eylemlerde genel grev çağrısı yapıldı.

Ülke çapında gerçekleştirilen basın açıklaması eyleminde IMF ve Dünya Bankası eleştirilerek, çıkarılmak istenen yasa ve yönetmeliklerle sosyal devletin tasfiyesinin amaçlandığı vurgulandı.

Bildiride, SSK'nın Sağlık Bakanlığına devri ile 36 milyon insanın sağlık hizmetlerinde iyileştirme olmayacağı belirtilerek şöyle denildi:

"Kamu Yönetimi Temel İlkeleri Kanunu tasarısında da ifade edildiği gibi Sağlık Bakanlığı'na bağlı tüm sağlık tesisleri özelleştirilmek istenmektedir. Bu Kanunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu uygulamanın dışında bırakılmıştır. Bu devir yasası ile birlikte SSK sağlık kuruluşlarının da yerel yönetimlere devredilmesi imkan dahiline girmiştir. Kısacası hükümet yetkililerinin ifade ettiği gibi sağlık tek elde toplanmayacak çok sayıdaki ele dağıtılacaktır.”

"Sağlığın ticarileştirilmek istendiği vurgulanan bildiri de, "sigortalı bir işçi sağlık hakkına; maaşının %5'i oranında bir kesintiyle ulaşırken, genel sağlık sigortası ile maaşından % 6 oranında bir kesinti ile ancak "Temel Sağlık Paketine" ulaşabilecektir. Temel Sağlık Paketinde yer almayan sağlık hizmetleri için tekrar cepten ödeme yapmak zorunda kalacaktır. Kısacası daha çok ödeyerek, daha az sağlık hizmeti alabilecektir. Hükümetin önerdiği genel sağlık sigortası değil asgari sağlık sigortasıdır. Kabul edilemez.

"Hükümet kamuoyunu "SSK'nın açığını kapatacağız" söylemiyle aldatmaktadır, OECD ülkeleri arasında sosyal güvenlik sistemine devlet katkısı olmayan tek ülke Türkiye'dir.

"Sayın Başbakan, kamuoyuna yaptığı konu ile ilgili açıklamalarda Sosyal Sigortalar Kurumuna genel bütçeden yılda 22 katrilyon lira aktaracağını ifade etmektedir. Oysa ki aktarıldığı ifade edilen 22 katrilyon 2005 yılı bütçe taslağında üç sosyal güvenlik kuruluşu için ayrılmış paydır. Sosyal Sigortalar Kurumunun 2004 yılı açığı 5 katrilyon olarak hedeflenmiştir. Kurumun prim alacaklarının tahsili halinde açık vermesi söz konusu olmayacaktır. Bugün için işverenlerin SSK'ya borcunun 5 katril¬yon olduğu unutulmamalıdır. Kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması halinde de SSK'ya yılda ek olarak 8 katrilyon kaynak sağlanacağı hesaplanmaktadır. Görüldüğü gibi hükümet kamuoyunu yanıltmaktadır. SSK genel bütçe dışında işçilerin primleri alınteri ile oluşturdukları bir kurumdur. Hükümet işçilerin birikimlerine el koymak istemektedir.

"Hükümet Sağlık Bakanlığına ve SSK'ya ait tüm sağlık kuruluşlarının özelleştirilmesi yetkisini almak istemektedir. Böylece halkın vergileri ile kurulan Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları ve işçilerin primleri ile kurulan SSK sağlık kuruluşlarının yerel ve uluslararası sermaye gruplarına devredilmesinin önü açılmıştır.

"SSK, Sağlık Bakanlığı'na ait hastane sayısının beşle birinden az hastane sayısı ile 36 milyon insana hizmet vermektedir. SSK ülkemizde kendi sağlık hizmetini kendisi veren tek sosyal güvenlik kuruluşudur. Bugün Emekli Sandığının kişi başı yıllık sağlık harcaması 317 dolar, Bağ-Kur'un 224 dolar iken, SSK'nın kişi başı yıllık sağlık harcaması sadece 134 dolardır. Bu rakamlarla SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden daha verimli çalıştığı açıkça görülmektedir.

"Bu kanun tasarısı aynı zamanda bu sağlık kuruluşlarında çalışan 55 bin sağlık çalışanının da önce Sağlık Bakanlığı'na ardından yerel yönetimlere devredilmesini doğuracaktır. Bilindiği gibi Kamu Personeli Rejimi Yasa Tasarısı'nda tüm sağlık personeli "sözleşmeli personel” statüsüne alınmak istenmektedir. Bu ise iş güvencemizin elimizden alınması anlamını taşımaktadır.

"Kısacası sağlığı halka satmak isteyen hükümet için SSK'nın devri kritik öneme sahiptir.

"Bizler sağlık ve sosyal güvenlik hak¬kımıza sahip çıkıyoruz.

"Bizler SSK sağlık kurumlarına sahip çı¬kıyoruz. Bizler alın terimize sahip çıkıyoruz.

"Hükümete bura¬dan tekrar sesleniyoruz; SSK işçilerindir

"SSK'yı yok etmeye çalışmak bu halkın sağlık hakkını gasp etmektir.

"Ve öneriyoruz;

"SSK’nın mali ve idari özerkliğini derhal sağlayın. SSK'nm personel ihtiyacını derhal giderin. SSK sağlık kurumlarının eksiklerini derhal karşılayın.

"SSK'yı satma yasasını derhal geri çekin.

"Kayıt dışı çalışma engellenmelidir.

"Sigortalı ve sendikalı çalışma teşvik edilmelidir."

2 Kasım 2004 SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına Devrine Karşı Eylemler

Gün içinde yapılan eylem ve uyarılara rağmen SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin kanun tasarısının TBMM'ne sevk edilmesi üzerine Başbakanla yapılan görüşmeden bir sonuç alınamaması nedeniyle Emek Platformu Başkanlar Kurulu 2 Kasım 2004 tarihinde Türk-İş Genel Merkezinde yeniden toplanarak acil eylem kararlarının belirli bir program dahilinde uygulanmasına karar verdi. Emek Platformu Başkanlar Kurulu tarafından acil eylem planı belirlendi. Buna göre;

1) 9 Kasını 2004 Salı günü Emek Platformunu oluşturan örgütlerin yöneticilerinin Ankara'ya gelmesine ve Güvenpark'ta Eylem Koordinasyon Merkezinin kurulmasına,

2) 11 Kasım 2004 Perşembe günü tüm Türkiye'de SSK Hastanelerinin bulunduğu tüm illerde hastanelere sahip çıkma ziyareti yapılmasına,

3) 18 Kasım 2004 Perşembe günü Emek Platformu bileşenlerinin başkan ve yöneticilerinin, Başbakanlığa siyah çelenk bırakarak Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüyüşüne, TBMM Grup Başkan Vekillerinin ziyaret edilerek basın açıklaması yapılmasına,

4) 20 Kasım 2004 Cumartesi günü, Emek Platformu bileşenlerinin katılımı ile Ankara'da büyük bir miting düzenlenmesine,

Yapılacak olan bu eylemler surecinde söz konusu Kanun Tasarılarının TBMM Komisyonlarında görüşülmeye başlaması halinde Türkiye genelinde bir saat süreyle iş bırakma eylemi yapılmasına, görüşmelere devam edilmesi halinde ise ülke genelinde üretimden gelen gücün kullanılmasına ve tasarılar geri çekilene kadar eylemlerin devam ettirilmesine karar verilmiştir. Bu eylemlerin planlanması ve uygulanması için Emek Platformu bileşenlerinin kendi Başkanlar Kurullarının olağanüstü toplanmasına ve ardından da Emek Platformu Başkanlar Kurulunun toplanmasına karar verilmiştir."

9 Kasım 2004

Emek Platformu Kararları doğrultusunda tüm yurtta kitlesel basın açıklamaları yapıldı.

11 Kasım 2004

Emek Platformu kararları doğrultusunda SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ile ilgili yasa tasarısını protesto etmek amacıyla SSK Vakıf Gureba hastanesi önünde kitlesel katılımlı basın açıklaması yapıldı. Eyleme şube yönetimiz ve üyelerimizden katılım sağlandı.

20 Kasım 2004 "Sosyal devlet ve sosyal adalet istiyoruz” Ankara Mitingi

SSK sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığına devrine karşı Emek Platformu'nun Acil Eylem Planı çerçevesinde düzenlediği "Sosyal Devlet ve Sosyal Adalet İstiyoruz" mitingi büyük

bir coşku ve katılıma sahne oldu. Ankara’ya akan 100 bini aşkın işçi ve emekçi, kadın, erkek, emekli, işsiz, ssk saldırı yasalarına karşı mücadele mesajı verdi. Adeta alanlara sığmayan işçi ve emekçiler, "istenirse, hükümete geri adım attırılacağını” da gösterdi.

SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasına karşı Ankara’da Sıhhiye Meydanında yapılan "Sosyal Devlet, Sosyal Adalet” mitingine katılan işçi ve emekçiler, sabah saatlerinde Hipodrom ve Gar önünde buluştu. Ankara Şubemize bağlı işyerlerinden üyelerimiz, yönetici ve temsilcilerimiz Basın-İş flaması ardında ve "TTK Basımevi Yeniden Açılsın” pankartıyla katıldı.

6 Ocak 2005

SSK Sağlık Tesisleri, bu gün kabul edilen bir yasayla Sağlık Bakanlığına devredildi. Devir 19 Ocak’ta gerçekleştirildi. Emek Platformu 7 Ocak’ta yaptığı toplantı sonrasında yaptığı açıklamayla yasaya tepkisini ortaya koydu.

Seka Eylemleri - Ocak 2005

Selüloz-İş Sendikası’nın İzmit SEKA fabrikasının kapatılarak, arazisi ile birlikte Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesine ve burada çalışan 734 işçinin 27 Ocak 2005 tarihinden itibaren işsiz kalacak olmasına karşı emekçiler Seka işçisiyle bütünleşti. Sendikamız başından itibaren SEKA işçisine destek verdi.

Seka işçisi, 2004’ün son günlerinde kampanya kapsamında, basın açıklaması eşliğinde İzmit Postanesi’nden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanlar ile milletvekillerine bir yüzünde, altında Atatürk’ün imzası bulunan SEKA’nın açılış kararnamesi ve diğer yüzünde Erdoğan’ın imzası bulunan kapanış kararı bulunan yılbaşı kartları gönderdi.

30 Aralık’ta bir imza kampanyası başlatılarak, 20 binin üzerinde imza toplandı. Selüloz-İş Sendikası Genel Merkezi’nin çağrısı ile bir araya gelen Kocaeli Sendikalar Birliği, KESK, DİSK, Kamu-Sen ve Türk-İş’e bağlı sendikaların şube başkanlarından tertip komitesi oluşturulması ve 8 Ocak’ta yapılcak mitinge en geniş katılımı sağlama kararı aldılar.

 

 

8 Ocak 2005 SEKA İşçileriyle Alanlardaydık

Son bir aydır fabrikalarının kapatılmasına karşı sürekli eylem yapan SEKA işçileri, Türk-İş ve diğer işçi ve memur konfederasyonlarına bağlı sendika üye ve yöneticilerinin ve sendikamız üye, temsilci ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu onbine yakın emekçinin katılımıyla miting düzenlediler. Miting için fabrika içinde bir araya gelen işçiler, eşlerini, çocuklarını ve komşularını da getirdiler.

"SEKA kapatılmaz” bandanaları, önlük, döviz ve pankartlar taşıyan işçilere, fabrika dışında, emekçiler, "SEKA halkındır kapatılmaz”, "SEKA işçisi yalnız değildir”, "SEKA’ya uzanan eller kırılır”, "Ferman IMF’ninse fabrikalar bizim” sloganlarıyla destek verdi.

Sendikamız ayrıca SEKA’nın kapatılma kararının yürürlüğe girdiği, 27 Ocak’ta bir açıklama yaparak SEKA işçisinin yanında yer aldığını duyurdu. Açıklamada şöyle denildi:

Bugün 27 Ocak. SEKA İzmit İşletmesinin kapatılması ve 734 işçinin işten çıkarılması kararı bugün yürürlüğe girecek.

Buna karşılık, 19 Ocak’tan beri aileleriyle birlikte, ekmek kapılarının kapatılmasına karşı fabrikalarında direnen SEKA işçileri hem kendi geleceklerine sahip çıkmakta hem de emeğin yok sayıldığı, hak ve özgürlüklerimize saldırıların yoğunlaştığı bir ortamda, azim ve direncin göstergesi olarak önemli mücadele deneyimleri ortaya koymaktadır.

Kapatmak, satmak, işsiz orduları yaratmak, yoksullaştırmak ve sömürmek iktidarların ve sermayenin değerleriyse, insani olmayan bu değerlere karşı dayanışmak, ortak savaş vermek ve direnmek de biz emekçilerin yüzyıllardır yaşattığı değerlerdir.

Bugün, iktidara egemen olan ve sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık dahil tüm kamu hizmetlerinin, kamu mülkiyetinde olan ve bizden toplanan vergilerle kurulan karlı devlet kuruluşlarının sınırsız sömürü alanı olarak hizmetlerine verilmesini isteyen sermayedarlara karşı SEKA’da direnen emekçi kardeşlerimizi destekliyor, mücadelelerini sahipleniyoruz.

Arkadaşlarımızın bu mücadeleden zaferle çıkması ve kapatma kararının geri çekilmesi için Basın-İş camiası olarak elimizden geleni yapacağız.

16 Şubat 2005 İktidarı Uyarı eylemleri

Emek Platformunun 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında aldığı karar uyarınca, sendikamızın da katılım sağladığı İstanbul, Samsun, Çorlu, İzmir, Adana ve Diyarbakır toplantılarının ardından, 16 Şubat’ta 81 ilde yapılmasını karar aldığı İktidarı Uyarı eylemlerine yaptığı bir açıklamayla etkin katılım çağrısında bulundu:

Hükümet icraatlarıyla işçinin emekçinin, yoksul halkın geleceğiyle oynamaya devam ediyor. SSK Sağlık tesisleri ve İzmit Seka, Köy Hizmetleri dahil özelleştirilen, satılan, kapatılan, devredilen tüm kamu işyerleri örneklerinde olduğu gibi halktan alıp sermayeye peşkeş çekmeye devam ediyor. Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, kayıtdışı çalıştırma, temel gıdayı dahi karşılamayan, kölelik ücreti seviyesindeki asgari ücretle çalıştırma aldı başını gidiyor. Dolaylı vergilerle çalışanın vergi yükü artırılıyor.

IMF ve Dünya Bankası reformları AKP ile tek tek hayata geçiriliyor. Genel Sağlık, SSK Tesislerinin Devri, Temel Sağlık Yasası, Emeklilik Yasası, Aile Hekimliği gibi ayaklardan oluşan Sosyal Güvenlik reformuyla sosyal güvenlik sistemin bütünüyle özelleştirilmesi, SSK hastanelerine önce el konulması ardından özele devredilmesi, sağlığın paralı hale getirilmesi ve koruyucu sağlık ve tedavi hizmetlerinin paralı hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile kamusal hizmetlerden devletin çekilmesi ve bu hizmetlerin sermayenin kar alanına açılması, açıkçası vatandaşın müşteri, devletin şirket, ülkenin Pazar haline getirilmesi; Kamu Personel Yasası ile de memurların işgüvencesiz, performansa dayalı ve esnek çalışma koşullarıyla çalıştırılması amaçlanmaktadır. Kıdem tazminatının fona devredilmesi gündeme getiriliyor.

Bu yasalar yürürlüğe girdiğinde, sadece bazı hastalıklar sigorta kapsamına alınacaktır. Kanser, şeker, kalp hastalıkları ve bazı ameliyatlar için ödeme yapılmayacaktır. Yani, parası olmayana yaşama hakkı tanınmayacaktır. Ayrıca, bugün sadece ilaç alırken ödenen %20'lik katkı payı, artık muayene olurken, tetkik ve analizlerde de ödenecektir. Üstelik bu pay ileride daha da artırılacaktır.

Ayrıca bugün tüm sağlık hizmetleri için alınan yüzde 11 prim yükü, yeni yasalarda sadece bazı hizmetler kapsanmasına rağmen yüzde 12,5’a çıkarılacaktır. Buna ilaveten kurulacak Emeklilik Sigortaları Kurumuna da ek yüzde 3 prim ödenecektir.

Hükümet her ne kadar "ödeme gücü olmayan tüm yoksul kesimler” adına primlerini devlet ödeyecek dese de, taslağa göre bir kişinin bu derece yoksul sayılabilmesi için Asgari ücretin üçte birinden az gelir alması şartı aranacaktır ( Bugünkü seviyesiyle ayda 116.00 YTL). Hem kız hem de erkek çocuklar için genel sağlık sigortasından yararlanma eğitim koşuluna bağlı olarak, 25 yaşla sınırlandırılacaktır.

Genel Sağlık Sigortasına primlerini zamanında yatırmayanlar, ödenmemiş primlerini ödeyene kadar sağlık sigortasından yararlanamayacak. Ancak acil durumlarda yararlanacak, harcamalar Kurum tarafından karşılanacak ve faiziyle birlikte daha sonra sigortalıdan tahsil edilecek.

AKP Hükümeti geleceğimizle ve sağlığımızla oynuyor. Tüm bu yıkım politikalarına karşı, başta sağlık olmak üzere herkese adil, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz gereksinimi kadar kamu hizmeti talebiyle yarın 16 Şubat 2005 tarihinde 81 ilde bu ülkenin emekçi kitleleri işçisi, memuru, emeklisi, sağlık çalışanı, ve diğer çalışan kesimleriyle alanlara çıkıyoruz.

"İnsanca Yaşanacak Bir Türkiye İçin” söyleyecek sözü olan, hükümete uyarısı olan tüm arkadaşlarımızı yarın (16 Şubat 2005) yapılacak "İktidarı Uyarı Eylemi”ne destek vermeye çağırıyoruz.

Sendikamız yapılan eylemlere, Ankara, İzmir ve İstanbul’da katılım sağladı. Ülke genelinde gerçekleştirilen eylemlere katılan emekçiler, hükümetin emek karşıtı politikalarına karşı mücadele çağrısı yaptı. Ankara’da SSK İşhanı önünde yapılan eyleme 2 bine yakın kişi katılırken, polis emekçilerin çevresini panzerlerle çevirdi. Sendikalaşmak için mücadele veren BUGSAŞ işçilerinin de katıldığı eylemde "Mumlar söndü, ampül patladı”, "İktidar kamudan elini çek” sloganları attı. Hükümeti IMF ve DB programlarından vazgeçmeye çağıran EP Dönem Sözcüsü ve TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, "Kıblenizi IMF’ye, DB’ye, dolara, Euro’ya çevirmeyin. Yüzünüzü emekçiye, yoksula, sistem mağdurlarına çevirin” diye konuştu. Soğancı SEKA’nın kapatılması kararından da vazgeçilmesini istedi.

EP İstanbul Bileşenleri ise Unkapanı’nda bulunan TEKEL binası önünde toplanarak Saraçhane Parkı’na yürüdu. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı eylemde "İşçi memur el ele genel greve”, "Hükümet yasalarını al başına çal”, "Özelleştirmeye hayır”, "Her yer SEKA her yer direniş” sloganları atıldı.

4 Mart 2005 SEKA İşçisi İçin, İşyerini Terk Etme!

SEKA işçisine destek için, Türk-İş'in çağrısıyla gerçekleşen işyerini terk etmeme eylemi, sendikamız üyelerinin de aktif ve yoğun katılımıyla gerçekleşti. Eylemlere katılan işçiler, Hükümet'e tepki göstererek, dayanışmanın büyütülmesi çağrısı yaptılar. Ankara'da Türk-İş'e bağlı sendikalara üye işçilerin Başbakanlık Basımevi, TİGEM ve TCDD Lokomotif Bakım Atölyesi'nde yaptıkları işyerini terk etmeme eyleminde, işçiler hükümeti istifaya çağırdı. Özellikle sendikamızın örgütlü olduğu işyerlerinde, işyeri yöneticileri tarafından baskılarla ve tehditlerle karşılaşan işçiler, mesai bitiminin ardından davul zurna eşliğinde Başbakanlık Basımevi'nin bahçesinde toplandı. Burada konuşan Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç "Siz SEKA işçisine oldugu kadar kendi özlük haklariniz için de direniyorsunuz. Mesai bitiminin ardindan, istirahat saatinde bu eylemi gerçekleştiren tüm işçiler, haklarina ulaşacaktir. Patronlarınız ne karar alırsa alsın, yılmamız mümkün değil. 43 gündür İzmit'te direnen SEKA işçilerinin kararliligi, Tarim-Iş'e üye işçilerin kararliligi ile birleştiginde, hükümet geri adim atmak zorunda kalacaktir" dedi.

Türk-İş Yönetim Kurulu, yaptığı yazılı açıklamada eylemlere katılımın yüksek olduğunu bildirdi. Açıklamada, eylemi gerçekleştiren işçilere, sendikaların genel merkez ve şube yöneticilerine, eyleme destek veren halka, Türk-İş Genel Merkezi'ni ziyaret ederek dayanışma gösteren tüm siyasi parti ve kitle örgütlerine ve bunu kamuoyuna yansıtan basına teşekkür edildi.

11 Mart 2005 - SEKA Direnişi Sona Erdi

SEKA İzmit İşletmesinin kapatılması kararı üzerine başlatılan ve 51 gün süren SEKA işçisinin direnişi, SEKA’nın Kocaeli Belediyesine devredilmesine ilişkin yapılan teklif üzerine 10 Mart günü yapılan oylama sonucunda başarıyla bitirildi.

Direniş süresince işçi sınıfının yoğun dayanışma faaliyetleri ve TÜRK-İŞ tarafından diğer Konfederasyon ve sendikaların desteğiyle 4 Mart Cuma günü başarıyla gerçekleştirilen ve Sendikamız üyelerinin de aktif katılım sağladığı "HER YER SEKA - İşyerlerini Terketmeme Eylemleri” ni de dikkate aldığımızda 2005 SEKA direnişi gelecekte karşılaşacağımız benzer sorunlar nedeniyle oldukça önemliydi.

Bu nedenle, Genel Başkanımız Yakup Akkaya, SEKA direnişine ilişkin olarak işyerlerine bir bildiri yayınladı. Bildiri de şöyle denildi:

SEKA İŞÇİSİNİN MÜCADELESİ, GELECEĞİMİZE IŞIK TUTACAKTIR...

19 Ocak 2005’ten beri 51 gündür kararlılıkla sürdürülen SEKA direnişinin kırılamayacağı, Konfederasyonumuz Türk-İş, Disk, Hak-İş, KESK ve bağlı sendikaların dayanışmasıyla ve Türk-İş’in aldığı karar uyarınca işçilerin 4 Mart Cuma günü "HER YER SEKA” sloganlarıyla kendilerini fabrikalara kapatmasıyla ilan edilmiş ve bu dayanışma beraberinde SEKA işçimize başarıyı getirmiştir.

734 SEKA işçisi, şanlı direnişini SEKA İzmit işletmesinin arazisi, tesisleri, makinaları, işletme hakkı ve çalışanlarıyla birlikte Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesi teklifini yapılan oylama sonucunda kabul ederek 10 Mart 2005 günü bitirdi.

SEKA’da iş ve ekmeklerini korumak, Cumhuriyetimizle özdeş fabrikalarının kapatılmasını önlemek amacıyla kendilerini işyerlerine kapatan ve bu direnişi 51 gün taviz vermeden sürdürerek örnek olan, özelleştirme karşıtı, IMF, Dünya Bankası karşıtı hak ve özgürlüklerimize el uzatan hükümet karşıtı mücadelede tüm işçi sınıfına önder olan SEKA işçimizi kutluyoruz.

4 Mart Cuma günü işyerlerini terketmeyerek "HER YER SEKA” çığlığıyla SEKA işçisine destek olan başta sendikamız üyeleri olmak üzere tüm işçi kardeşlerimize teşekkür ediyoruz.

Bu birleşik hareket, bu dayanışma, Başbakanın haftalardır sürdürdüğü kamuoyunu yanıltma, işçiye rest çekme, sermaye adına, rantiye adına yürüttükleri politikalara kılıf yaratma çabalarına güçlü bir cevaptır.

Bu dayanışma gelecekte Türkiye işçi sınıfının, özelleştirmelere, işyeri kapatmalarına, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanında sürdürülen piyasalaştırma çalışmalarına, çalışma hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve sömürüye karşı yürüteceği "İŞ, EKMEK, BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK” mücadelesine örnek teşkil edecektir.

Bu dayanışma, doğrudan bizim iş yerlerimizde girişilecek benzer uygulamalara karşı üyelerimize azim ve kararlılık, heyecan ve umut verecektir.

SEKA İŞÇİSİNİ BAŞARISINDAN DOLAYI DOSTLUKLA VE COŞKUYLA KUCAKLIYORUZ!

1 Mayıs 2005

2004’teki ayrılıktan sonra 1 Mayıs 2005’te, ağırlıklı İstanbul Merkez olmak üzere tüm yurtta kutlandı. Sendikamız üye yönetici ve temsilcileriyle, İstanbul, Ankara, İzmir, Gebze ve Düzce’de yapılan mitinglere katılım sağladı. İstanbul’da işçi, kamu emekçisi, genç, kadın, emekli 100 bine yakın kişi Kadıköy’de 1 Mayıs’ı kutladı. Savaşa, sömürüye ve şovenizme karşı çıkan emekçiler, "birlik ve mücadele” dedi. Kadıköy’deki miting öncesi, Sendika ve Konfederasyonların Başkan ve yöneticileri Kazancı Yokuşuna giderek 1 Mayıs 1977’de katledilen 37 emekçi kardeşimizi andı. İstanbul, 1996’dan beri ilk defa 1 Mayıs’ı bu kadar kitlesel kutladı. Ankara Mitingi Tandoğan’da 15 bin işçi, emekçi ve öğrencinin katılımıyla kutlandı.

Mitinglerde, "En büyük güç örgütlü güçtür”, "Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya hayır”, "Yaşasın işçilerin birliği”, "Yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır”, "Emeğimiz, ülkemiz, onurumuz için yürüyoruz”, "Özelleştirmeye ve AB dayatmalarına hayır”, "Ükemi seviyorum”, "Fabrikamı seviyorum”; "İşimi seviyorum” "Demokrasi, barış kardeşlik ve özgürlük için mücadeleyi yükseltelim” "Eğitim satılamaz, okullar kapatılamaz”, "Eğitim Sen kapatılamaz”, "Telekom halkındır sattırmayız”, "Yoksulluğa, işsizliğe savaşa ve ırkçılığa karşı yaşasın mücadelemiz”, slogan ve dövizleri dikkat çekti.

22 Temmuz 2005 – Mersin Liman İşçisine Destek

Mersin Limanının özelleştirilmesinin gündeme girmesi üzerine, Liman-İş ve liman işçilerinin başlattığı mücadeleyi sendikamızın desteklediği, Genel Başkanımız Yakup Akkaya tarafından yapılan bir açıklamayla duy

MERSİN LİMAN İŞÇİSİNİN HAKLI VE GURURLU DİRENİŞİNİ DESTEKLİYORUZ!

İşini, ekmeğini, geleceğini tehdit eden, ülke güvenliğini tehlikeye düşüren özelleştirme girişimine karşı direnişe geçen ve mücadelelerini yoğunlaştıran Mersin Liman İşçilerimizi ve Sendikaları Liman-İş’i yürekten destekliyoruz.

Türkiye işçi sınıfı, liman işçileriyle birlikte bugün ülkenin dört bir yanında, , THY, Türk Telekom, Erdemir, Tüpraş, Petkim gibi karlı ve stratejik kuruluşlarımızı, bir bütün olarak ülke sanayisini, tarımı, sosyal güvenlik sistemini, eğitim ve sağlık sistemimizi hak ve özgürlük tanımayan çokuluslu tekellerin ve yerli sermayedarların kontrolsüz kar alanına terkeden özelleştirme ve tasfiye programlarına karşı ayaktadır.

Bizler de dayanışma için ayaktayız. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı eliyle yürütülen talan operasyonu karşısında liman işçilerimizin başarılı olması için basın-yayın işçileri olarak elimizden gelen tüm desteği vermekte kararlıyız.

26 Eylül 2005 – İşyeri Bildiri Okuma Eylemleri

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 14 Eylül tarihli toplantısında aldığı karar uyarınca, özelleştirme politikalarına karşı sendikamız işyerleri de dahil Türk-İş’e bağlı sendikaların örgütlü olduğu tüm işyerlerinde bildiri okundu.

2 Kasım 2005 Ankara Sendika Şubeleri Platformu'ndan Asgari Ücret İçin Kampanya

Ankara Sendika Şubeleri Platformu’nun, Sendikamız Ankara Şube Yöneticilerinin de katıldığı ve 150’yi aşkın işçi ve emekçinin katılımıyla düzenlenen Genişletilmiş Temsilciler Kurulu Toplantısı’nda getirilen öneriler, Platform Yürütme Kurulu tarafından mücadele kararlarına dönüştürüldü.

Platform Yürütme Kurulu tarafından dün yapılan yazılı açıklamada, toplantıya katılan işçi ve emekçilerin, saldırılara karşı mücadeleyi yükseltmek için önerilerde bulunmanın yanı sıra görev aldıkları kaydedildi. Toplantının, "bir plan dahilinde mücadeleyi sürdürme kararlılığı” ile sonuçlandığının vurgulandığı açıklamada, "Önümüzdeki dönem, özelleştirme, Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarısı’na, kıdem tazminatının kaldırılmasına, asgari ücretin bölgelere göre farklılaştırılmasına karşı bir mücadele süreci olarak ele alınacak. Platforma katılan tüm sendika şubeleri kasım ve aralıkta üyelerine yönelik aydınlatma ve örgütlenme faaliyetleri planlayacak. İşyeri toplantıları gerçekleştirilecek ve bildiriler dağıtılacak” denildi.

6 Şubat 2006 Emek Platformu SSGSS Yasa Tasarısı İle İlgili Taleplerini Hükümete İletti

Emek Platformu (EP) Başkanlar Kurulu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile Sosyal Güvenlik Kurumu tasarılarına ilişkin bir çalışma yaparak, ortak görüş oluşturdu ve bu görüşleri, eleştiri ve taleplerini hükümete iletti.

19 Şubat 2006 – "Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Hakkı” Mitingi

Emek Platformunun çağrısıyla tüm yurtta sendikamızın da katılım sağladığı kitlesel basın açıklamalarıyla, işçi ve emekçiler Meclis’te görüşülmeyi bekleyen Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarılarını protesto ettiler. Birlikte mücadele ederek tasarıların yasalaştırılmasını engelleyeceklerini bildiren emekçiler, AKP Hükümeti’ni taleplerine kulak vermeye çağırdılar.

İstanbul’da ise "Ulaşılabilir sağlık hizmeti için nüfus cüzdanının yeterli olması” talebiyle Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kartal Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirirek imza standı açtı.

Açıklama sırasında sık sık, "GSS’ye karşı genel grev genel direniş”, "Hükümet yasanı al başına çal”, "AKP sağlığa zararlıdır” sloganı atıldı.

18 Mart 2006 - Irak’ı İşgal Protestosu

Amerika’nın Irak işgali, yıldönümünde yine tüm yurtta protesto edildi. Ankara’da yaklaşık 25 kitle örgütünün çağrısıyla Irak işgalinin 3. yıl dönümünde "Savaş Karşıtı” bir eylem yapıldı. 13.00’de Kurtuluş Parkında bir araya gelen yaklaşık 2000 kişinin Ziya Gökalp Caddesinden yürüyüşe geçmesiyle başladı. "Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak” ana pankartı arkasında kendi pankartları, flamaları ve dövizleriyle yer alan eylemciler oluşturdukları kortej-lerle Ziya Gökalp Caddesi boyunca yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık "Savaşa Hayır, Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” sloganları atıldı. Yürüyüş kolunun Kızılay’da bulunan SSK İşhanı önüne gelmesinin ardından bir basın açıklaması yapıldı.

18 Nisan 2006 Sağlığın ve Sosyal Güvenliğin Özelleştirilmesine Protesto

Sağlık ve emeklilik hakkının gaspını getiren Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’na karşı çıkan işçi ve emekçiler Meclis’i abluka altına aldı. Şubemizden üyelerimizin de yer aldığı eylemde emekçiler, SSK Genel Müdürlüğü önünde toplanıp zincir oluşturarak Meclis’e yürüdü. Ancak, 5487 sayılı yasa 19 Nisan’da kabul edildi.(Ayrıntılı bilgi Çalışma Hayatı Bölümünde)

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in önce veto ettiği ardından da Anayasa Mahkemesine taşıdığı Yasa’nın veto edilmesi vesilesiyle, Genel Başkanımız Yakup Akkaya bir açıklama yaparak, Cumhurbaşkanının veto gerekçelerini üyelerimizle paylaştı:

Anayasamızın Sosyal Hukuk Devleti ilkesini ayaklar altına alan ve sendika ve demokratik kitle örgütlerinin tüm karşı çıkmalarına rağmen 19 Nisan’da mecliste kabul edilen "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu” nun 15 maddesi Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi.

Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, veto gerekçesinde, devletin hak ve ödevleri, sosyal hukuk devleti ilkesinin gerekleri, çalışma hayatına bugün egemen olan olumsuzluklar, sosyal güvenliğin çalışanlar ve devlet açısından anlamı üzerine ayrıntılı ve çok yerinde tespitler yapıyor.

Bu veto, başından beri bu yasaya neden karşı çıktığımızın da anayasal çerçeveden bir gerekçesi niteliğinde. Bir kez daha belirtmeliyiz ki bu yasa, halkın yok sayılması, çalışanların piyasa koşullarına terk edilmesi, eşitsizlik, adaletsizlik ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini Sosyal Hukuk Devleti”nden, "Sermaye Devleti”ne devşirme girişiminde önemli bir adımdır.

Cumhurbaşkanı Sezer’in 5489 Sayılı "Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun, Çeşitli Maddelerini Veto Gerekçesinden Önemli Bölümler

"Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; "sosyal devlet" niteliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri arasında sayılmıştır.

"Anayasa Mahkemesi'nin konuya ilişkin tüm kararlarına egemen olan görüşe göre de, sosyal devletin görevi, kişinin doğuştan sahip olduğu onurlu bir yaşam sürdürmesini, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirmesi için gerekli koşulları, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti, sosyal gönenci, sosyal güvenliği ve toplumsal dengeyi sağlamaktır.

"Sosyal devlette sosyal güvenlik sistemi, yalnızca aktüeryal hesaba dayanan bir düzenek olarak oluşturulamaz. Sosyal güvenliği salt aktüeryal denge olgusu düşüncesiyle oluşturmak, "sosyal devlet" ilkesini savsaklamak anlamına gelir ki, bunu, Anayasa'nın 2. maddesiyle bağdaştırmak olanaksızdır.

"Devletin "sosyal" niteliği, aktüeryal denge ile sosyal devlet ilkesi arasında uyum sağlanmasını; sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan açıkların, başka bir deyişle sosyal güvenlik yükünün gerektiğinde devletçe karşılanmasını zorunlu kılar.

"Sosyal devletin görevleri arasında yer alan insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyinin sağlanması, herkese çalışma olanağı yaratılması, çalışanlara adaletli ve dengeli ücret verilmesi ve çalışamayacak durumda olanların sosyal güvenlik önlemleri ile korunması anlamını taşımaktadır.

"Sosyal güvenliğin de içinde bulunduğu sosyal hakların devletçe tanınmış olması yeterli değildir. Bu hakların gerçekleşmesi için devletin olumlu edimde bulunması, sosyal güvenlik alanında oluşturulacak kural ve kurumların da, Anayasa'nın sözüne ve özüne, bu bağlamda sosyal hukuk devleti ilkesine uygun olması zorunludur.

"Anayasa'nın 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu; Devlet'in, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alıp örgütü kuracağı belirtilmiştir.

"Maddede, sosyal güvenlik, bireyler yönünden "hak", Devlet yönünden "ödev" olarak öngörülmüştür. Anayasa koyucu, Devlet'i yalnızca sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirmemiş, aynı zamanda bunu Devlet'in yükümlülüğü olarak görmüştür.

"Öte yandan, Anayasa'nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamak Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

"Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi, Devlet, yurttaşlar için hak, kendisi için ödev olan sosyal güvenliği sağlama görevini yerine getirirken, sosyal sigortacılığın teknik gereklerine uygun kimi sınırlamalar yapabilirse de, sosyal güvenlik hakkını kullanılamayacak duruma getiren önlemler alamaz.

"Ülkemizde ortalama yaşama süresinin 66 yıl olduğu gözetildiğinde, Yasa ile tüm sigortalılar yönünden emekli aylığı bağlama yaş sınırının zaman içinde de olsa 65'e yükseltilmesi; sürekli çalışma olanağı işverenin inisiyatifinde olan sigortalılar yönünden de prim ödeme gün sayısının 9000'e çıkarılmasının gelecek kuşakların emeklilik hakkına kavuşmasını olanaksız kılacağı, bu niteliği ile adil, makul ve ölçülü olmadığı açıktır.

"İşçiler için prim ödeme gün sayısının 7000'den 9000 güne çıkarılması, Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, esnek çalışmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıtdışı çalıştırmanın ve yoğun işsizliğin yaşandığı ülkemizde 9000 prim ödeme günü gerçekçi görünmemektedir.

"Üstelik, emekli olabilme yaşı ile aylık bağlama yaşı arasındaki kimi durumlarda uzun yılları içeren fark da ölçüsüzlüğün bir başka göstergesidir. Örneğin, 01.01.2007 gününde, 18 yaşında iken sosyal sigorta kapsamına giren, 43 yaşında emekli olma hakkı kazanan bir sigortalı, ancak 22 yıl sonra, 65 yaşında aylığa hak kazanabilecektir.

"Günümüzde uygulanan emekli aylıklarının, insan onuruna yaraşır asgari yaşama düzeyini sağlamaktan uzak olduğu gözetildiğinde, bu tutarları daha da azaltan yeni kuralın adil, makul ve ölçülü olmadığı; emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri payı almalarını sağlayamayacağı açıktır.

"Görüldüğü gibi, önceki ve sonraki emekliler arasındaki gelir farkını giderecek düzenlemeye, 4447 sayılı Yasa döneminde olduğu gibi Yasa'da da yer verilmemiştir. Bu durum, bir yandan emeklilerin ulusal gelirden hak ettikleri payı almalarına engel olacak, öte yandan da, aynı görevi yapmış önceki ve sonraki emekliler arasında, hakkaniyete aykırı biçimde gelir farkı yaratacaktır.

"Bu durum, Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesini zedelemektedir.

"Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak, hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği açıktır."

"Yasa'da, emekli aylıklarının, yasal kesin ölçütler yerine piyasa koşullarına dayanan yönetsel keyfi ölçütlerle artırılmasının öngörülmesi de hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

"Ayrıca, emekli aylıklarının yalnızca yıllık TÜFE oranı kadar artırılması, ulusal gelirdeki artış payının, başka bir deyişle gönenç payının emekli aylıklarına yansıtılmaması, emeklilerin ulusal gelirden aldıkları payın daha da gerilemesine neden olacaktır ki, bu da, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

1 Mayıs 2006"Sosyal Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe Hayır”

İşçi sınıfı için son derece önemli bir döneme denk gelen bu 1 Mayıs’ta, Sendikamızın 1 Mayıs çağrı bildirisinde şöyle denildi:

1 MAYIS’TA HAYDİ ALANLARA

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, bu yıl emekçiler için dönüm noktası olacak bir zamanla çakıştı. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası muhalefetin cılız kaldığı bir ortamda sadece 8 saat içinde meclisten geçti.

Bu yasanın hazırlanmasının tek sebebi sosyal güvenlik ve sağlığın özelleştirilmesi yani sermayenin kar alanına bırakılmasıdır.Getirilen sistemle, sağlık paralı hale gelecek, bazı hastalıklar yasa kapsamından çıkarılacak, prim koşulları dikkate alındığında emekçilerin büyük bir kısmı için emeklilik hayal olacak. Bu nedenle yapılmak istenen emekçilerin kamu sosyal güvenlik ve sağlık sisteminden umudunu kesip özel sağlık ve emeklilik sistemlerine kaymalarının sağlanmasıdır. Bir adım sonrası ise zorunlu sigortalılığın zorunlu olmaktan çıkarılması ve tümüyle özel sisteme geçişlerin teşvik edilmesidir..

Hali hazırda özel sektör bu alanlarda önemli ölçüde destek almıyor mu? Ülkemizde Latin Amerika’da yaşanan sürecin benzeri bir süreç hayata geçiyor ve karşılaşacağımız sorunlar da onlarınkinden farklı olmayacak. Bugün sağlık ve sosyal güvenlik hakkı olan kesimlerin büyük bir kısmı 5-10 yıl içinde haklarını önemli ölçüde kaybedecek. Yeni çalışmaya başlayacakların ise emekli olmaları artık hayalden öte. Ancak yasanın yürürlüğe girmesine 8 ay gibi kısa olmayan bir süre var. Bu nedenle, 2006 1 Mayıs’ı bizim için dönüm noktasıdır.

Ya kaybetmeye alışacağız, ya da kazanmaya başlayacağız. Kazanmak için tek yolumuz var. O da örgütlü gücün ve mücadelenin bilincine varmak ve bunu alanlara taşımak. "Sosyal Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe Hayır” demek için tüm gücümüzle alanlardan haykırmak:

EMEKLİLİK HAKKIMIZA,

SOSYAL GÜVENLİK HAKLARIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ!

SOSYAL DEVLETİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, Teröre Ve Savaşa HAYIR diyen,

Sosyal Güvenliksiz ve Sağlıksız Bir Geleceğe HAYIR diyen,

Sosyal Devlete, Sosyal Adalete Ve Demokrasiye EVET diyen,

İŞÇİ ARKADAŞ, GÜN BUGÜNDÜR!

DAHA ADİL, DAHA EŞİT, BARIŞ İÇİNDE, ÖZGÜRLÜKÇÜ, GELİRİN EŞİT PAYLAŞILDIĞI BAŞKA BİR TÜRKİYE VE BAŞKA BİR DÜNYA İÇİN,

ULUSLAR ARASI BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜ OLAN

1 MAYIS’TA HAYDİ ALANLARA

2006 1 Mayıs’ı Ankara merkezli olarak yine yurt genelinde kutlandı. Tandoğan Meydanında yapılan Ankara 1 Mayıs Mitingi, zaman zaman yağan yağmura rağmen coşkulu geçti. Mitingde, "özelleştirmeye, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa, işgale, baskıya, sömürü ve 12 Eylül hukukuna” karşı sesler, yürekler birleşti. Mitinglere, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasasına tepkiler damgasını vurdu.

İki ayrı koldan alana giren yürüyüşçüler, üzerinde "iş, ve ekmek, bağımsızlık, demokrasi, eşitlik, barış” yazılı pankartın asılı olduğu kürsü etrafında sıralandılar. Kürsüye asılan kocaman pankart emekçilerin ortak talebi; "özelleştirmeye, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa, işgale, baskıya, sömürüye, 12 Eylül hukukuna son” sözleriyle yer aldı. Mitingde gençlerin coşkulu katılımı dikkat çekti.

Mitingde, "Pancar tarımı daralacak, Cargill para kazanacak”, "Pancar çiftçisine Kasımpaşalı, Cargill’e Amerikalı”, "Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği”, "Emperyalizme karşı özgürlük, barış, kardeşlik için buluşalım”, "Yaşasın halkların kardeşliği kahrolsun ABD”, "Bu emekliler gördüğünüz son emeklilerdir. Bundan sonra emeklilik mezarda” slogan ve dövizleri dikkat çekti.

İstanbul Kadıköy’de gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamasına ise, 40 binin üzerinde işçi ve emekçi katıldı. İşçi ve emekçiler, emekçilerin haklarına yönelik saldırılara ve Kürt sorunu üzerinden yaratılmaya çalışılan milliyetçi kışkırtmalara karşı birlik, mücadele ve dayanışma çağrısı yaptı Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın iptal edilmesi talep edilen mitingde, herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hizmeti talep edildi.

İşçi ve emekçiler, Kadıköy’de yapılan kutlama için "Halkların kardeşliği için yürüyoruz”, "İşsizliğe, taşeronlaştırmaya ve özelleştirmeye karşı yürüyoruz”, "İşgale karşı yürüyoruz”, "Parasız eğitim ve sağlık için yürüyoruz” yazılı dövizler arkasında yürüdü.

Kadıköy mitingine, sendikalaştıkları için işten atılan işçiler de insanca yaşam ve çalışma koşulları için alandaki yerlerini aldı. TEKSİF’te örgütlenen ve TİS talebiyle 228 gün önce greve çıkan Serna Seral işçileri, Türk-İş kortejinin en önünde yürüdü.

Tuzla’daki Dünya ve Cevahir, Çorlu’daki İleri ve Birsinler deri fabrikalarında direnişte olan işçiler, "Başbakan özel sektörde örgütlenin dediniz, sendikalı olduk. Çorlu’da, Gönen’de, Tuzla’da işten atıldık. Hani sendikal güvence” yazılı bir pankart açtılar.

17 Mayıs 2006 Danıştay Saldırısı

17 Mayıs 2006 günü bir avukatın Danıştay’da gerçekleştirdiği saldırı sonucu, Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybetti, aynı daireden diğer üyeler yaralandı. Sendikamız yayınladığı bir bildiriyle durumu protesto etti.

Danıştay’a Yapılan Saldırıyı Kınıyoruz…

Bu Saldırı, Laik Demokratik Cumhuriyetimize Yapılmıştır.

Bu sabah Danıştay 2. Dairesine yapılan silahlı saldırıyı şiddetle Basın-İş ailesi olarak şiddetle kınıyoruz. Bu saldırının demokratik, laik, hukuk düzenimizi ve toplumsal huzurumuzu hedef aldığı bir gerçektir.

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan bombalı saldırının ardından, Danıştay üyelerine yapılan bu silahlı saldırı gösteriyor ki toplumumuz, hukukun üstünlüğü, laiklik ve demokrasi ilkeleri aşındırılarak türban ve irtica ile laik düzen ekseninde siyasal çatışmaya sürüklenmek istenmektedir. Kimi siyasiler ve gruplar bu tartışmayı körükleyerek, karşılıklı hedef tayin ederek ve hukuk kurumlarını bu tartışmada taraf olmaya zorlayarak çatışmaya ve hatta terör ortamına bilerek veya bilmeyerek zemin hazırlamaktadır.

Toplumumuzu, önder konumdaki tüm demokratik kitle örgütlerimizi, siyasi partilerimizi konuya daha sağduyulu yaklaşmaya, yaratılmak istenen kaos ve çatışma ortamına zemin hazırlayacak taraflaşmalara meydan vermemeye çağırıyoruz.

Bilinmelidir ki, Cumhuriyetin değerlerine ve kurumlarına karşı düzenlenen saldırılar asla amacına ulaşamayacaktır.

Danıştay’a yapılan bu terör eylemini şiddetle ve nefretle kınadığımızı bir kez daha belirtir, bu saldırı sonucu hayatını kaybeden Yargıç Mustafa Yücel Özbilgen’e Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve sabır, yaralanan Yargıçlarımıza acil şifalar dileriz. Saygılarımızla,

12 Temmuz 2006 – IMF’den Hükümete Asgari Ücreti Düşürün Çağrısı

IMF’nin hafta içerisinde, hükümete, emek karşıtı politikaları güçlendirmesi yönünde yaptığı çağrı üzerine, Sendikamız Genel Başkanı Yakup Akaya bir açıklama yaparak tepki gösterdi. Genel Başkanımız açıklamasında şunlara değindi:

IMF’den İşçi Haklarına Bir Saldırı Daha…

Programlarıyla girdiği tüm ülkelerde sefaleti ve kölelik düzeninde çalışmayı yaygınlaştıran, sosyal güvenlik sistemlerini çökerten IMF Türkiye’de de bu yönde çok yol aldı.

1980’li yıllardan bu yana IMF Stand-by anlaşmaları ve Dünya Bankası’nın programlarıyla artan toplumsal ve ekonomik çözülmede çözüm bir kez daha IMF tarafından çalışanların haklarının daha fazla gasp edilmesinde olduğu açıklandı.

Asgari ücretin düşürülmesini, bölgesel asgari ücret düzenine geçilmesini, işten çıkarmaların kolaylaştırılmasını, kıdem tazminatının kaldırılmasını isteyen IMF işsizliğin önlenmesi ve istihdamın artırılması için kölelik düzeniyle eşdeğer bir anlam ifade eden işgücü piyasalarında daha fazla esneklik öneriyor.

IMF bildik IMF. Başta çokuluslu tekeller olmak üzere sermayeye daha fazla kar ve sınırsız hareket olanağı sağlamak adına uygulamaya sokulan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanında özelleştirmeler, işçilerin çalışma koşulları ve ücretlerinin geriletilmesi yoluyla toplumsal refah ve ilerleme, gelir adaleti ve en temel haklar askıya alınıyor göz ardı ediliyor.

Bugüne kadar gelen hükümetler de, muhalefette veryansın ettikleri IMF ile işbaşına geçtikten sonra dost oldu. Ancak bu dostluğun uzun süre devam edemeyeceği Latin Amerika ülkelerinde yaşanan toplumsal başkaldırı sonrasında anlaşılmıştır.

IMF, işçi ve toplum düşmanıdır. Bu düşmanla mücadelede tüm demokratik kitle örgütleri ve sendikalar ortak ve kararlı bir demokratik mücadelenin temellerini atmalıdır. Saygılarımla,

04 Eylül 2006, TEZKEREYE HAYIR

İsrail’in Lübnan’ı işgalinden sonra başlayan süreçte, Lübnan’a asker göndermenin gündeme gelmesi üzerine, sendikamız hazırlanan tezkereye yaptığı yazılı açıklamayla tepki gösterdi.

LÜBNAN’DA OLMAK İSTEMİYORUZ!

20.yüzyılın sonlarında soğuk savaşın bitimiyle yeni yüzyılı BARIŞ VE DEMOKRASİ çağı olarak yıllar öncesinden müjdeleyenler, barış ve demokrasi adıyla dünyayı kana buladılar. Barış çağının değil ama ABD emperyalizmi önderliğinde yeni bir kanlı paylaşım çağının kapısını araladılar. Uluslararası savaş tekelleri ve daha fazla kâr için daha fazla sömürü diyenler adına hareket eden iktidarlar etnik ve bölgesel çatışmaları körükledi, ABD’nin peşine dizildi.

Bugün, İsrail’in yardımlarıyla ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu coğrafyası kanla yeniden şekilleniyor. Farklı ülkelerden, dinlerden, mezheplerden toplumlar ve gruplar birbirine düşman ediliyor.

Ülkemizin de önemli bir parçası olduğu ve binlerce yıldır savaştan yakasını kurtaramayan bu coğrafyada yeni savaş ve çatışmaların tohumları atılıyor ancak, iktidardaki AKP Hükümeti ABD’nin Ortadoğu’da uygulamak istediği politikalara destek için askerlerimizi Lübnan’a göndermek istiyor.

Tarih, politik çıkarlarını insanların ölümü üzerine kuranları, farklı kültürleri ve inançları birer zenginlik olarak değil de hâkimiyet alanı olarak görenleri, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri zafiyet unsuru olarak nitelendirenleri asla affetmeyecektir. Affettirmeyeceğiz.

Bugün mecliste Lübnan’a asker göndermek lehine oy kullananlar, barışa değil savaşa oy kullandıklarını bilmeliler. Tezkereye evet demek Lübnan’da çoğu çocuk bini aşkın sivili katleden Israil’e alkış tutmaktır. Bu çatışmaya Türkiye de girsin demektir.

Büyük önder Atatürk’ün "Yurtta Barış Dünya’da Barış” haykırışını ilke edinmiş emekçiler olarak Lübnan’da ne ABD’nin ne de İSRAİL’in askeri olmak istemiyoruz.

BU TEZKEREYE DE HAYIR DİYORUZ!

27 Eylül 2006 Sosyal Şart Çekincelerle Kabul edildi

Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, sendikal hak ve özgürlüklere çekince konarak 27 Eylül’de onaylandı. Emek Cephesinin tepkilerine neden olan çekincelerle ilgili olarak, Sendikamız da, hükümeti protesto eden bir açıklama yaptı.

3 Aralık 2006, Sendikamız Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplandı

2-3 Aralık 2006 tarihleri arasında Akçakoca’da yapılan Yıllık Yönetici Temsilci Eğitiminin ardından toplanan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, önemli gündem maddelerini masaya yatırdı ve ortak görüşlerini yayınladığı bir bildiriyle kamuoyuyla paylaştı:

BASIN-İŞ SENDİKASI GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRİSİ

1- Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda ilerleyişine Avrupa Sosyal Modeli ve toplumların demokrasi, eşitlik, hak ve özgürlük idealleriyle ortak bir gelecek kuracağına inancımız nedenleriyle her zaman destek vermiştir. Ancak bu ilerleyiş, iki yüzlü ve farklı hesaplar peşinde koşan Avrupalı siyasilerin elinde sürekli sekteye uğramaktadır. Bugün tartışma konusu olan temel hak ve özgürlüklerimiz değil kimi dayatmalardır. Avrupa Komisyonunun Kıbrıs Sorununu yine temel sorun olarak değerlendirmesi ve kimi başlıklarda müzakereleri askıya alması ancak diğer taraftan Hükümetin Avrupa Sosyal Şartı’nın adil ücret, toplu iş sözleşmesi ve grev vb haklarını içeren maddelerine çekince koymasını göz ardı etmesi kabul edilir değildir. AB, siyasilerin ve sermayenin projesi olmaktan çıkarılıp toplumların Sosyal Projesine dönüşmelidir.

2- AKP hükümeti Türkiye’nin bütçesini bir kez daha IMF ve Dunya Bankası güdümünde hazırladı. Bütçenin yükü bir kez daha dolaylı vergiler, zamlar, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık alanında kesintilerle, yatırım kısıtlamalarıyla çalışana çıktı. Ülkemizin bağımsız bir şekilde ve halk yararına kalkınmasını engelleyen bu politikaları uygulayanlara karşı tüm emekçiler etkili bir direniş için mücadeleye girmeli dayanışma ağlarını genişletmelidir.

3- İşsizlik Sigortası Fonu ve kıdem tazminatı ile ilgili süren tartışmalara bir son verilmelidir. Kazanılmış kıdem tazminatı hakkımıza bir saldırı gelmesi halinde bu saldırıya emek cephesinden bir bütün olarak karşılık vereceğimiz bilinmelidir.

4- Çalışma hayatının üzerindeki 12 Eylül gölgesi artık kaldırılmalıdır. Hükümet, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nu, Türk-İş Başkanlar Kurulu tarafından yapılan değişiklik önerilerini dikkate alarak revize etmeli ve meclisten geçirmelidir.

5- Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Irak ’ı haksız, gayri meşru, insanlık dışı bir şekilde işgal eden ABD, İngiltere ve işbirlikç

Son 10 Grev ve Eylemler